30 Kasım 2010 Salı

Az önce öle ciddi okumalar araştırmalar falan iyi üfürmüşüm haa blog'a uzun süre girmeyince ne menem bişi olduğunuda unutmuşum galiba sanırsam muhtemelen.
Tez elden tespitlerim 1 başlığımın adı "notlar" o ne be başka blogları şöle bi dolanınca başlık üzerinde biraz çalışmalıyım dedim. Tez elden tespitlerim 2 blogda yok efenim ciddi araşttırmaları okumaları yazıcam demişim ama ben bunu ulusal yazılı basında bana ayrılan bir köşe falan sandım herhalde, bunu talihsiz bir şaka olarak alın a dostlar, gırgır şamata da olacak orası kesin, sanki hafiften başladım bile gibim. Tez elden tespitlerim 3 bu blog sayfasının kişiselleştirilmesi işinide çözmem lazım komşunun bir blogu var hayriye hanım inanırmısın on metre, on metre olmasada rahat bir beş metre var, o kadar da yoksa işte aslan kadar aslan, toparlayamadım işte vapurlar falan çok enteresan değilmi Hayri abi.
Yazmama vesile olan dostumunda belirttiği gibi epeydir yazmamışım tarih belirten rakamların sogukluğuda bu yönde ama hiç mazeret bildirmeyeceğim sadece yazmamışım savunmam bundan ibarettir hakim bey.
Şimdi yayın politikamıza dair hemen şimdi oluşturduğum öngörüme geleyim, Spartaküs erken dönemde ve ilk önemli başkaldırılardan biri olması itibari ile önem taşıyor. Bu başlıkta yazmaya devam edeceğim orası kesin ama ne zaman onu söylemek zor. Yazma işini spontan ve sadece içimdekileri dökmekten öte, ciddi çalışma ve okumaların ürünü olarak ortaya koymak konusunda kararlıyım. Şu sıralar baska bir tarihsel dönem üzerine okuma yapıyorum onun için yakın zamanda Spartaküs'e dair şeyler beklememk lazım, ben kendimden baklemiyorum onu söyleyeyim.
Şimdi yazacağım bir mim mevzusu, nedir bu mim mevzusu onu bi diyelim:

"Kitaplığınızın karşına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ya da hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.
Mim Kuralları:
1 - Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.
2 - Mimin bozulması teklif dahi edilemez.
3 - Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.
4 - Karşılıklı mimlemeler yasaktır.
5 - Mim, her bir blog için sadece bir kez cevaplanabilir.6 - Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez."

Açık yüreklilikle itiraf ediyorum ki mimin esas kurallarını olmasada tali kurallarını bozdum.
Peki nasıl bozdum; şöyle bozdum, gözlerimi kapatıp ya elime gelen kitapları mim açısından değerlendiğimde beğenmedim ya da elime gelen kitapların 55. sayfasını yine mim açısında yazılası bulmadım onun için gözlerim açık bir seçmece yaptım.
Seçtiğim kitap, dur ya da kitabın ismini söylemek yerine tahminler isteyeyim, evet evet böylesi daha iyi.
Kitabı okumak için bir arkadaşımdan almıştım sonra bende kaldı şu anda vermeyi hiç düşünmüyorum ne yalan söyleyeyim, kitaplar ateş pahası kardeş biliyonmu.

Gelelim benim seçtiğim kitabın 55. sayfasından bir paragrafa:

Pravca'da iyelik zamirinin tekil şekli çoğunlukla vurgulamak için kullanılırdı, genel kullanımda ise atlanırdı. Küçük çocuklar "annem" diyebilirlerdi, ama çok kısa zamanda onun yerine "anne" demeyi öğrenirlerdi. "Ellerim acıyor" yerine "Eller bana acı veriyor" deniyordu; Pravca'da "Bu benim, şu da senin" yerine, "Bunu ben kullanıyorum, şunu da sen" denirdi. Mitis'in "Onun adamı olacaksın" cümlesinin garip bir tınısı vardı. Shevek ona boş gözlerle baktı.

30 Haziran 2009 Salı

"Bu zaferle[M.Ö. 73 yılında kazanılan ilk zafer] birlikte, Spartaküs’ün başlattığı ayaklanma artık yüz binleri harekete geçiren bir genişliğe sahip oluyor. Ayaklanmanın ciddiyetini fark eden Roma Kralı, elit lejyon birliklerini güneye sürmeye karar veriyor. Bu sırada tarihin yasaları işliyor ve daha kendi ayakları üzerinde durabilecek maddi temelden fersah fersah uzak olan ezilen sınıflar, eldekini tüketerek ve hatta kimi yerlerde yağma ve talan ile hayatta kalabiliyorlar".
Burada üzerinde duracağımız esas kısım alıntının ikinci kısmı, yani o dönemin ezilen sınıflarının kendi ayakları üzerinde durmaktan uzak olmaları değerlendirmesidir. Neden o dönemin ezilenleri kendi ayakları üstünde durmaktan uzaktır? Sanırım bu soruyla başlayabiliriz ve faydalı da olur. Önce bu mücadelenin dinamosundan başlayalım yani Spartaküs'ten. Spartaküs kararlıdır. Bunu şuradan anlıyoruz 70 kişide olsa yola çıkıyor. Spartaküs yazıda geçtiği biçimiyle sorunun kökünü görmüş ve oraya yönelmiştir, buda bize Spartaküs'ün kafasında ki yolun sonunda iktidar olduğunu gösteriyor. Spartaküs'ün başlattığı bu mücadeleye binlerle sayılan insan katılıyor. Tüm bunlara rağmen bu mücadele başarıya ulaşamıyor. Demek ki isyancıların hanesine artı olarak yazılabilecek bunca şey kendi ayakları üzerinde durmalarına yetmiyor, başka birşeye ihtiyaç duyuluyor. Bu noktada insan iradesinin ve nesnelliğin (verili tarihsel kesitte toplumsal formasyonun sundukları)tarihin kimi evrelerinde birbirini bütünlemesi ve burada konu edindiğimiz mücadele ve benzerlerinin başarıya ulaşmasını birazcık açabiliriz. Örneğin Spartaküs'ün mücadelesinde insan iradesinin ve kararlılığının sergileyebileceği herşey nerede ise sergilenmiştir, yukarıda bahsettiğimiz nesnelliktir eksik olan. Üzerine konuştuğumuz yazıda bahsedilen kendi ayakları üzerinde duramama durumu bu nesnelliğin ezilen sınıflar üzerinde ki yansıması veya izdüşümüdür. Şu genelleme hatırlatılabilir burada, toplumsal alanda gerçekleşen bir mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için a)verilen mücadelenin arkasında birikmiş bir güç olmalıdır, nicel anlamıyla bu mücadeleye destek ve gönül veren bir insan kitlesi. b) yukarıda ki örneğimizde bize göstermiştir ki verilen mücadelenin başarıya ulaşmasında, mücadelenin erildiği zamanın ve mekanında önemi vardır. Yine üzerine düşündüğümüz yazıdan bir alıntıyla devam edelim. MÖ 73 yılında İmparator Crassus’un şahsında köle sahipleri, tüccarlar ve diğer tüm ezen sınıflar; bu büyük hesaplaşmadan zaferle çıkıyorlar. "Tarihin yasaları işliyor. Kendi ayakları üzerinde durabileceği bir örgütlenmeden uzak olan ezilen sınıflar için, tarihin yasaları acımasızca işliyor." Spartaküsün ordusu yeterli bir örgütlenmeye sahip değildir deniyor. İlk bakışta iyi bir örgütlenme oluşturmak insan iradesiyle olacak bir şeymiş gibi düşünülebilir, ama her örgütlenme zaman içinde bir çok deneyimin yaşanmasından süzlüp gelen bir birikimdir. Örnegin en bilinen örgütlenme devlettir. Devlet başı sonu olmayan bir yapı değildir. Tarihin belli bir döneminde ortaya çıktı ve başka belli bir döneminde de ortatan kalkacağı iddia edilebilir. Şimdilik öznellik-nesnellik tartışmasına dair söyleyeceklerim bu kadar, tabi bir not ekleyerek. Öznellik ve nesnelliğin sınırları kesin çizgilere belirlenmiş değildir, ve kimi zamanlarda ağırlığı öznelliğe yani insan iradesine kaydırır ve tarihin seyrinde değişikliğe yol açılabilir tabi bununda sınırları var.

19 Mayıs 2009 Salı

İnsanlık tarihindeki sıçramaları anlatmak için ilerleme kavramından da bahsetmemiz gerekecek. İlerleme kronolojik anlamda zamanın ilerlemesi değildir. Zaman geçtikçe yapılan buluşlar ve teknolojik gelişmeler de ilerlemeyi temsil etmeyebilir. Örneğin 2009 yılında ki Türkiye topraklarında ki insanlar 2000 yılından daha mı ilerde. Nükleer enerjinin bulunması insanlığı ileri mi götürdü, televizyonun icadı insanlığı ileri mi götürdü? Burdan şu anlaşılmasın, bilim ve teknoloji düşmanlığı yapmıyorum. Televizyon bugün insanlığın çürümesine hizmet ediyor ama eğitilmesinede hizmet edebilir. Nükleer enerji bugün insanları öldürmek için kullanılıyor, enerji üretimi için kullanılabilir. Peki ilerleme böyle olmuyorsa nasıl oluyor. İki başlıkta ele alınabilir. Sıçrama ve sürece yayılmış olarak. Sıçramalar öncelikle kısa zaman dilimlerine sıkıştırılmıştır ve insanlık tarihinde yeni sayfalar açacak kadar kapsamlı ve güçlü olurlar. Sürece yayılanlar tekil tekil gelişmelerin biribirine eklemlenmesi ile olur. Özetle ilerleme, tüm gelişmelerin insanlık yararına kullanılması ve köhnemiş, insanlık onuruna yakışmayan düzenin alaşağı edilmesidir. Spartaküs'ün hikayesini bir de bu pencereden bakarak değerlendirebiliriz.

14 Mayıs 2009 Perşembe

İlk notlarımız bir aşağıda verdiğimiz yazıya dair olacak. Belkide kimi yerleri detaylandırıcağız belkide ek tarih anlatımıyla zenginleştireceğiz. Spartaküs'ün bu girişimi ne anlamda bir sıçramadır, hatta insanlık tarihinde sıçrama nedir nasıl hasıl olur. "MÖ 73 yılında İmparator Crassus'un şahsında köle sahipleri, tüccarlar ve diğer tüm ezen sınıflar; bu büyük hesaplaşmadan zaferle çıkıyorlar." Bu cümle yazıdan alıntılandı. Bu cümle üstünüde kimi edecek kelamımız var. Köle sahipleri, tüccarlar ve diğer tüm ezen sınıflar neden ve nasıl kralın şahsında bir işe ortak oluyorlar. İlk aklıma gelen noktalar bunlar, bunlar zamanla zenginleştirilbilir yanısıra tarihsel not ve bilgiler eklenebilir.

Spartaküs

İlk umudumuz, ilk sevgilimiz: Spartaküs

Köle doğmak boynunda bir zincirle
Sırtında bir kamçıyla
Yüreğinde bir damgayla Spartaküs
Uşaklık edeceğin saraylar yapmak
Geçemeyeceğin köprüler, sürüneceğin yollar
Çürüyeceğin zindanlar yapmak
Ve taşımak olmayan günahlarını sırtında
Doğduğun günden öldüğün güne kadar
Zincirleri kırmak güzeldir Spartaküs
Gökyüzü gibidir, yaşamak gibidir
Aşk gibidir
Çıkmak geceden güne
Zincirlerden öte uzundur dünya
Duvarlardan öte yaşamak geniştir
Besbelli sevginin en güzeli
Zincirleri kırmaktır yeryüzünde*

Başlığa da koyduğumuz gibi, bizim buralardan “cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi” dendi onun için. Adına çok şarkı yazıldı, şiirler adandı, filmler çekildi. Eşit ve özgür bir dünya özlemiyle yanıp tutuşanlar için Spartaküs’ün adı; binlerce yıl sonra dahi, öneminden bir şey yitirmemiştir. Çünkü onun adında cisimleşen bu ilk büyük kalkışma; insanlığın kendisine sunulan bu sömürü düzenini reddetmesi ve açık bir mücadeleye girişmesi anlamında, insanlık için muazzam bir sıçramadır. Tarih, sömürü düzeninden dem vuran, bireyin ezildiğini anlatan sayısız insana tanıklık etmiştir. Fakat bunlar kurtarmamaktadır. Böceğe dönüştüğümüzü saptamak yetmiyor, bunun sorumlularıyla hesaplaşmak gerekiyor. İşte tam da bu nedenle, Spartaküs değerlidir. Bu isim ilk büyük hesaplaşma anlamına gelmektedir.

Büyük hesaplaşma, MÖ 73-70 yılları arasına denk gelmektedir. Roma İmparatorluğu’nun Spartaküs, bir Roma işgali sırasında esir düşüyor ve köle sahibine satılıyor. Buradan kaçmayı başaran Spartaküs, paralı asker oluyor. Kaçmak yetmiyor ve Spartaküs, o dönem dövüşlere gladyatör yetiştirmek için kurulan okullardan birine satılıyor. Daha sonra, Spartaküs ve yaklaşık 70 yoldaşı Capua’da bulunan Gladyatör Okulu’ndan mutfakta buldukları bıçaklarla ve içinde silah ile zırh bulunan bir vagonla Napoli’ye kaçıyorlar. Hesaplaşmanın tarihi böyle başlıyor. Açıkça görüldüğü gibi, kaçışın amacı hesaplaşmaya hazırlıktır; kaçarken vagon dolusu silah götürmenin başka bir anlamı olamaz. Hesaplaşmaya hazırlanan yetmiş kişi, birkaç gün içinde yüzlerce kişi olurlar. İsyancıların haberini alan Roma imparatoru, durumu pek önemsemez ve -deneyimli birliklerin uzak bölgelerde işgal ile meşgul olmasının da etkisiyle- birkaç küçük birlik ile deneyimsiz bir generali ayaklanmayı bastırmakla görevlendirir. Roma ordularını Vezüv Yanardağı’nın eteklerinde karşılayan Spartaküs ve yoldaşları, imparatorluğu yenilgiye uğratırlar. İleride büyük bir acıya tanıklık edecek Vezüv’ün etekleri, MÖ 73 yılında umudun yeşerdiği yer olmuştur. Bu zaferle birlikte, Spartaküs’ün başlattığı ayaklanma artık yüz binleri harekete geçiren bir genişliğe sahip oluyor. Ayaklanmanın ciddiyetini fark eden Roma Kralı, elit lejyon birliklerini güneye sürmeye karar veriyor. Bu sırada tarihin yasaları işliyor ve daha kendi ayakları üzerinde durabilecek maddi temelden fersah fersah uzak olan ezilen sınıflar, eldekini tüketerek ve hatta kimi yerlerde yağma ve talan ile hayatta kalabiliyorlar. Bu sırada ikinci Roma saldırısı da, şanlı bir direnişle püskürtülüyor ve Roma İmparatorluğu, Güney’i isyancılara teslim etmek zorunda kalıyor. En azından bir süreliğine.. Spartaküs, bu büyük komutan, sürekli olarak sorunun kökenine ilerlemek üzerine kurulu bir politika izliyor, isyancıları kuzeydeki imparatorluk merkezi ile hesaplaşmaya hazırlıyor. Ve bu yüzden ihtilalci unvanını hak ediyor. Kuzeye yönelen Spartaküs ve ardındaki binlerce yoldaşı, Roma’yı bir kez daha yenilgiye uğratıyorlar. Bu sırada güçlü Roma birlikleri, ayaklananlara doğru harekete geçiyor. İsyanın tüm Roma’yı kaplayabileceğinden endişe duyan İmparator, tüm gücü ile saldırıya geçiyor. MÖ 73 yılında İmparator Crassus’un şahsında köle sahipleri, tüccarlar ve diğer tüm ezen sınıflar; bu büyük hesaplaşmadan zaferle çıkıyorlar.

Tarihin yasaları işliyor. Kendi ayakları üzerinde durabileceği bir örgütlenmeden uzak olan ezilen sınıflar için, tarihin yasaları acımasızca işliyor. Bu acımasızlık kendisini, isyancıları kilometrelerce uzunluktaki Appia Yolu boyunca çarmıha germek şeklinde kendisini göstermiştir. Ve yıllarca kazıkların orada kalması şeklinde...

Bu bir son değildir. İsyancıların dirisine ve ölüsüne uygulanan ölçüsüz şiddet, olsa olsa köle sahiplerinin girip girip çıktıkları korku travmalarının boyutlarını göstermektedir. Ne kadar güçlü olduklarını filan değil! O yıkıma rağmen, kazanan insanlık adına Spartaküs ve yoldaşları olmuştur. İnsanlığın ilk büyük başkaldırısını temsil ettikleri için.. Bugüne ihtilalci bir inatla bakabilmemiz için, binlerce yıl önceden omuz verdikleri için..

Bugün mü dedik?

Ülkemiz gericilikle, sopayla ve en beteri de umutsuzlukla kuşatılmıştır. Bu kuşatılmışlıktan apolitizm çıkmıştır, mücadele edene de etmişe de antipati çıkmıştır ama en çok da korku çıkmıştır. Düzen, sürekli olarak yenilemeyeceğini, bunun maddi olarak mümkün olmadığını telkin etmektedir. Sabah akşam televizyonlarda “Sovyetlerin nasıl da çözüldüğünü”, “Berlin Duvarı’nın nasıl da yıkıldığını”, bağımsızlık isteyen öğrenciler “nasıl da sopa yediğini” anlatmaktadır. İnsanlara bundan ötesinden bahsetmemektedir, çünkü insanları dünya tarihinin sadece bunlardan meydana geldiğine inandırmaya ve böylece korkutarak teslim almaya çalışmaktadır. Ama tarih bunlardan ibaret değildir. Ortada; yıllarca tüm dünya emekçilerinin umudu olmuş Sovyetlerin başarıları vardır, faşist karanlığı çıktığı bataklığa gömen Kızıl Ordu vardır, kısıtlı olanaklarına rağmen sadece kendi halkının değil Afrika’nın, Latin Amerika’nın da umudu olan Küba Devrimi vardır. Ve Spartaküs vardır. “Koskoca” Roma İmparatorluğu’nu titreten yüz binlerce -adına artık köle denemeyecek- özgür insanın mücadelesi vardır. İşte tarihte bunlar da vardır.

Bu kokuşmuş düzen yıkılmaz değil, alenen sallantıdadır. Şimdi bu korku oyununa kanmamanın zamanıdır. Korkacak bir şey yok; arkamızda bu mücadelede yol almışların tarihi var, aklımız var ve özgürlüğün dünyadan kazındığı şu günlerde her şeye rağmen mücadele etme özgürlüğümüz var! **



* Kemal Burkay’ın Spartaküs adlı şiirinden

** Dostum, yoldaşım Başar'ın bir yazısı. Eline yüreğine sağlık. En son sorduğumda bu yazıda başka değişiklikler yaptığını söylemişti ama olsun böyle de çok anlamlı ve güzel.


Artık başlayabiliriz notlar düşmeye dönştürmek bilmek ve paylaşmak için...